Yapımcı: Activision

Yayıncı: Radical Ent.

Tür: Bilim Kurgu Aksiyon

Çıkış tarihi: 09.06.2009

Platform: PC/XBOX 360/PS3

ESRB: Mature

Oyun dünyasını az çok takip edenler bilir zaman zaman bir oyun çıkar o güne kadar çıkmış oyunların hepsini unutturur, oyun deneyiminizi bir üst noktaya taşır. Bu kimi zaman bir Max Payne’dir kimi zamansa Diablo’dur. Bu oyunların bazıları özgün bir bakış açısı getirdiği için popüler olur alışılmamışı verir, bazense gerçek dünyaya o kadar yaklaşan grafikleri/oynanışı olur ki birçok insanı peşinden koşturur. Bu elimizdeki oyun neden sıçrama noktasıdır sorusuna gelince Prototype kesinlikle bir hayali gerçekleştiriyor.

Hangimiz küçükken düşünmedik ki bütün iyiler bir araya gelse bir filmde oynasa veya birazcık o karakterden birazcık başka bir karakterden alınıp ortaya oynayabileceğimiz karma bir karakter çıksa. Ben düşündüm şahsen. Hah işte bu noktada Prototype devreye giriyor. Şöyle ki şimdiye kadar popüler olmuş, kabul görmüş oyunlardan parçalar alarak kendi konusuyla harmanlayıp oyuncunun önüne çıkarıyor. Oyunun içinde yok yok. Benzerlikler açısından aklıma gelenleri söyleyeyim hemen: Spiderman tarzı bina etkileşimi, GTA serisi tarzı serbest oynanış ve aşırı canlı sokaklar, Crysis tarzı özel güç ekranı, Dark Sector tarzı zırh ve karakter yapısı, Assassin’s Creed tarzı bölgede değişik yollardan göreve gidebilme ve yine serbest oynanış, Devil May Cry tarzı puan topla yetenek satın al ekranı… vb. Sadece diğer oyunlar değil filmlerden de alınmış süper yeteneklerle donatılmış bir karakter var karşımızda. Gel de oynama böyle bir oyunu. Bir de oyundaki pek belli olmayan ama insanın içine işleyen bir şeyden bahsetmek istiyorum. Karakterin zayıf olmaması oyuncuya kendine güven aşılıyor. İnsan artık karşısındaki yaratığa acır oluyor. Bu oyunun bilinçaltına etkisinden kaynaklı. Karakterimiz yalaş bulaş yaratıkları doğrarken klavye başında gaza gelmemek elde değil. Bu da kesintisiz oyun oynama anlamına geliyor. Bitirmeden insanın içi rahat etmiyor.

Senaryo

Oyunda Alex Mercer adında birini kontrol ediyoruz. Hikayeyi doğrudan anlatmak istemiyorum çünkü oyunu bitirip kendiniz hikayeyi çözersiniz daha ‘hoşunuza gidecektir. Hoş bir hikâye var ortada her ne kadar çok çok özgün olmasa da. 28 weeks later veya I’m Legend filmlerinden aşina olunan bir konu genel hatlarıyla. Şehre bir virüs bulaşıyor. Halk zombileşiyor. Ordu virüsü engellemek için bilumum tank, top, tüfek, helikopter olmak üzere harekete geçiyor. Ama bir türlü engelleyemiyor. Biz Alex Mercer da bu karmaşa içinde kendi yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Karmaşa dediğim ciddi manada bir karmaşa çünkü şehir o kadar karışık ki oyun ilerledikçe sokakta yürümek bile zorlaşıyor. Bir de GTA ile karşılaştırılabilecek derecede canlı bir şehir yapılmış. Ne bir Godfather II ne de Saints Row GTA’nın canlı şehir atmosferinin yanından geçememişti. Her köşede zombi insanlar, garip yaratıklar ve onlara bomba yağdıran ordu.

Karakter böyle olur

Alex Mercer, karakter modellemesi açısından Assassin’s Creeddeki Altair’i andırıyor. Zaten oyun boyunca kafasında kapüşon bulunuyor. Karakterimiz oyun başında insan gibi ama ilerledikçe içimizdeki virüsün özelliklerini kavrayıp yeni yeni özellikler kazanıyoruz. Zaten Alex abide oyun sonunda bunu dile getiriyor. İnsan değilim artık diye. Karakterimizin “Consume” diye bir özelliği var. Bunun sayesinde istediğimiz birini yutabiliyoruz diyelim. Yuttuğumuz kişinin bilincini, anılarını, yeteneklerini de alıyoruz. Oyun başında Alex Mercer hafızası kısmen silinmiş, kendine ne olduğunu bulmaya çalışan biri olarak başladığı için bu “Consume” özelliğiyle kilit karakterleri yutarak onların anılarını kullanıp kafasındaki boşlukları dolduruyor ve böylece oyunun hikâyesi belirginleşmeye başlıyor. Yuttuğumuz her kilit karakterden sonra “Web of intrigue” denilen anıların ağına bir yenisi ekleniyor ve hızlı geçen kısa videolardan oluşmuş görüntüler ekrana geliyor. Bu “Web of intrigue” sistemi parçaları birleştirmemize yardımcı oluyor. Anıların yanında bir helikopter pilotunu yutarak helikopter kullanmayı öğrenebiliyoruz. Ayrıca canımız azaldığında da yoldan geçen birini yutarak sağlımıza kavuşabiliyoruz.

Alex Mercer’ın oyunun başında gelen varsayılan özellikleri zaten insanın ağzının suyunu akıtmaya yetiyor. Aşırı hızlı koşma, binalardan düşünce hasar görmeme, güçlü kaslar, yüksek atlama, binalara kolayca tırmanma… Bunların arkasına bir de rakip öldürerek veya görev tamamlayarak kazandığımız puanlarla yeni yetenekler ve güçler aldıkça karakterimiz süper güçlü bir yaratığa dönüşüyor. Örneğin birkaç güçten bahsedeyim ki bu güçler de çok çeşitli. İstediğinizi seçip o yoldan ilerleyip oyunu bitirebilirsiniz. Oyuncu bu noktada özgür bırakılmış. İlk gücümüz pençeler oluyor. Bildiğin Wolverine tarzı. Ama daha da güçlüsü. Mesela toprağa pençeyi sokunca ilerde başka yerde çat diye yerden çıkıp düşmana kazık gibi saplanabiliyor. Veya Alex Mercer’in kolu bir kılıca dönüşüyor. Veya kol bir kamçıya dönüşüyor veya veya veya uzar gider. Bunun yanında yüksek yerlerden kendinizi boşluğa bırakıp havada süzülebilirsiniz. Gerçekten çok hoş bir duygu yaratıyor insanda.

Düşmanlarımız

Oyun boyunca iki cephede savaşıyoruz. Ordu ve virüslüler. Ordunun hiç acıması yok Alex Mercer için “Zeus” kod adını kullanıyor ve gördüğü yerde bombaları yağdırıyor. Başlarda kaçması ya da bütün ekibi dağıtması çok kolayken ilerledikçe ordu da kendine yeni teknikler geliştiriyor. Yeni asker tipleri çıkıyor, virüse karşı biyolojik silahlar gelişiyor. Yani oyun tamamen bir döngünün içinde değil. Ortada bir dinamizm var. Her görev sonunda ekranda bir rapor beliriyor. Burada orduya verilen zarar dolar cinsinden yazılıyor. Bu da gerçekten çok manidar olmuş. Diğer düşman cephesi ise “infected” yani virüslüler. Virüs bulaşan bu şahıslar aşırı saldırgan oluyorlar. Ortada bilinçsizce dolaşıyorlar. Bir de yaratıklar var bu düşmanların içinde. Onlar daha güçlüler. Ama bizim gibi güçlü bir karaktere karşı fazla dayanamıyorlar. Yine orduda olduğu gibi virüslü yaratıklar da bizim yetenek gelişimimize paralel olarak güçleniyorlar. Zaten bu olmasa oyun çok sıkıcı olurdu. Zaten sona yaklaştıkça görev süreleri de uzuyor. Biz bu iki taraftan herhangi birini öldürdükçe puan topluyoruz ve bu puanlarla “Upgrade” menüsünden yeni hareketler, güçler, dövüş komboları, temel yetenek geliştirmeleri alabiliyoruz. Düşmanlarınızı en rahat nasıl dövebilecekseniz onu almanızı tavsiye ediyorum. Artist hareketler de var ama işe yaramıyor bazen. Puanınız boşa gitmesin.

Ordudan kaçarken de başka bir mekanizma var oyunda. Esasında Assassin’s Creed’den alıştığımız sistem biraz değiştirilip sunulmuş. Şöyle ki düşmanla yüz yüze gelince göstergemiz sarı oluyor. Şüpheli hareketler yaptıkça gösterge artıyor ve kırmızı oluyor. Bu noktada bütün ordu tüm gücüyle yükleniyor üstünüze. Kaçmaya başlıyorsunuz. Kör nokta bulunca hemen şekil değiştiriyorsunuz.(Yutulan son insanın suretine bürünme şeklinde işliyor) Askerler bir süre daha sizi arıyor. Bulamayınca vazgeçiyorlar. Telsiz konuşmaları da oyunla güzel bir uyum içinde gidiyor. Yalnız bu şekil değiştirme ileri görevlerde bazen işe yaramamaya başlıyor. Bu nedenle kaçarak saklanarak göstergemizi kırmızıdan sarıya indirip şüpheleri azaltmaya çalışıyoruz. Bu sistem de güzel olmuş.

Grafikler

Oyun son günlerde çıkan oyunlara oranla gayet optimize bir şekilde çalışmakta. Son nesil ekran kartım yok diye üzülmeden gönül rahatlığıyla oynanabilir. Grafikler gerçekten güzel. Ama biraz optimizasyonun etkisinde de kalınmamış değil. Karakter modellemeleri çok ayrıntılı düşünülmüş özellikle Alex Mercer, diğer yaratıklar ve askerler. Alex Mercer’in güçleri de sırıtmıyor gayet uyumlu görünüyor vücut oranıyla. Hareketleri o anki durumuna göre değişiyor. Kısacası optimizasyon ve güzel grafik arasındaki denge kurulmuş.

Kayıt Sistemi/Menüler/Oyun süresi

Oyun asıl senaryosu üzerinden ilerleyen bir ana görevler serisi ve yan görev serisinden oluşmaktadır. Ana senaryo üzerinden ilerlendiği varsayılırsa 31 adet görev bizi beklemekte. Diğer çoğu oyundan farklı olarak “Statics” adlı bir menü seçeneğine sahip olan Prototype, buradan oyundaki istatistiklerinizi gösteriyor. Kaç saat oynamışsınız, kaç görevi tamamlamışsınız, kaç kişi öldürmüşsünüz… 31 görev var demiştim bu görevlerin hepsinin süresi de aynı değil. Oyun sonuna doğru gittikçe zorlaşıyor ve uğraştırıyor. Bu nedenle sürede parabolik bir artış söz konusu. Oyun süresi gerçekten uzun ve oyuncuya güzel bir oyun deneyimi sunuyor. Görevler de belirgin olmasa da boss sistemi de kullanılmış. Birkaç görevde bir büyük yaratıklarla savaşılıyor. Kayıt sistemi checkpoint esasına dayalı. Devil May Cry’dan hatırlanacak bir sistem. Görev bitmeden kayıt gerçekleşmiyor. Ancak görev esnasında ölürseniz ya da başaramazsanız sizi checkpointten başlatıyor. Bazı görevler uzun sürdüğünden hemen bilgisayarın başından kalkamıyorsunuz. Bari şu da bitsin öyle kalkarım diyorsunuz.

Sonuç

Oynayınız oynatınız. Müthiş bir oyun deneyimi, uğraşılmış, ince düşünülmüş bir yapım. Kelimelerin yetersiz olduğu yer burası.

Prototype story-mode bitirilmiş save dosyası:

http://ul.to/66qplu

HD Prototype Wallpaperları için de bir dosya hazırladım:

http://uploaded.to/file/3qt2ys

http://devdala.files.wordpress.com/2009/08/942351_20090611_790screen003_thumb.jpg