Bu oyunun içeriği, hikayesi ve müziklerinden önce dikkati çeken yönü Nvidia’nın satın aldığı Ageia şirketinin Physx motoru kullanılan ilk sağlam oyunlardan biri olması. Tabi bu fiziki açıdan oyuna olumlu yansımış olsa da performans bakımından bakılacak olursa orta dereceli sistemlerde ciddi fps kayıplarına sebep oldu.

Oyunun içeriğine değinmek gerekirse isim olarak seçilen cryostasis insanların dondurulup ileri bir tarihte tekrar canlandırmak için kullanılan sistemin adıdır. Zaten oyundaki olaylar bu terimle ufaktan alakalı. Olay Kuzey Kutup Dairesi’nde geçmekte. Biz meteorolojist Alexander Nesterov olarak oynamaktayız. Karakterimiz uyandığında kendini esrarengiz bir şekilde bir geminin içinde bulur. Daha sonra anlaşılacağı üzere gemi buza saplanmış ve içindeki mürettebat donmuştur. Tabi bazıları da mutasyon geçirip garip yaratıklara dönüşmüştür. Bizim amacımız burada neler olduğunu anlamaktır. Oyunun başlangıcında tek silahımız yumruklarımız iken ilerledikçe çeşitli silahlar çıkmaktadır. Yalnız oyun 1968’de geçtiği için silah sayısı kısıtlı o yüzden geniş bir yelpaze beklemek manasız olur. Geminin her tarafı donduğu için ilerlemek gerçekten zor. Tabi bu noktada oyunun mantığı açısından önemli bir şey düşünülmüştür. Sağ alt köşede bir adet göstergemiz vardır. Zaten HUD olarak bir tek bu var ekranda. Bu sayede insanı o soğuk ve korkutucu atmosfere daha rahat sokmaktadır Cryostasis. Bu göstergede 3 bölüm vardır. Birincisi çevrenin sıcaklığıdır, ikincisi vücut sıcaklığımızdır en sonuncusu da bizim dermanımız dersek yanlış olmazJ Çünkü depar attıkça ya da mutantlarla dövüştükçe bu miktar azalmaktadır. Ancak dinlenme halinde artmaktadır. Tabi bu noktada şöyle bir soru akla gelmektedir: Vücut sıcaklığımız o soğukta korumamız gerekmez mi? Elbette gerekir. Cryostasis yapımcıları bunu düşünmüşler biraz mantıksızca da olsa bir çözüm sunmuşlardır. Buna göre belli noktalarda ısı kaynakları bulunmaktadır(Her yeri donmuş bir gemide onlar nasıl hala yanıyor tartışılır tabi) Bunların yanında bir süre bekleyerek vücut ısımızı çevreyle denge getirerek oyunda ilerleyebiliriz aksi halde ölüm kapımızı çalar.

Silah sayısı kısıtlı demiştim. Tabi bu hayal gücümüzü zorlamayacağımız anlamına gelmez. Örneğin elimize aldığımız ilk silah bir vana. O ölüm kalım mücadelesinde bir vana bile ölümcül bir silaha dönüşebiliyor.

Bu noktaya kadar oyun klasik bir FPS korku oyunun ötesine pek de geçemedi. Şimdi özgün olan kısmı değinelim: Gemideki hemen herkesin öldüğünü söylemiştik. Zaman zaman bu donmuş insanlarla karşılaşıyoruz ve kahramanımız zihinsel gücünü kullanarak bu insanların yerlerine geçerek geçmişe gidip onların son birkaç saniyesinde yaptığı hataları düzelterek hayatlarını kurtarıyor. Peki bu olay bize ne sağlıyor? Şöyle ki amacımız zaten gemide ne olduğunu anlamak olduğundan bu özellikle geçmişte ne olduğunu anlayıp olayı çözmemizde yardımcı oluyor.

Oyunda yaratılan atmosfer gerçekten çok güzel. Grafikleri açısından son zamanlarda çıkan oyunlarla rahat rahat yarışabilir. Tabi bunda Nvidia’nın Ageia Phsyx motorunun etkisi büyük. Çünkü böylesine bir soğuk atmosferi yaratıcı bir şekilde oyuncuya aksettirmek için tasarımcılar suyun davranışını gerçekten iyi analiz edip bunu olabildiğince oyuna aktarmaya çalışmışlar. Su çarpıyor, sekiyor, duvarlardan doku bırakarak akıyor. Bunlar atmosferin içinde hissetmenize sebep oluyor. Yalnız bazı noktalarda bu etkileşim çok başarılı olamamış ve komik sahneler görmemize sebep oluyor. O kadar da olur diyerek geçiyoruz bu konuyu.

Oyunun oynanışı esnasında geleneksel FPS çizgisinden biraz sapılıyor. Yani chapterin başında kimse sana görevin şu, şuradan şunu al şuraya götür, şu adamı öldür demiyor. Sen kendi yolunu buluyorsun. Sanki biraz kaybolmuşluk hissi oluşsun, biraz da oyunu yaşıyormuş gibi hissettirilmek istenmiş oyuncuya. Zaten kameranın kenarları da buğulu olduğundan ve sağ alt köşede küçük bir gösterge dışında bir şey olmamasından dolayı adeta atmosfere kapılıyorsunuz.

Tamam atmosfer güzel, grafiklere iyi çalışılmış da kardeşim biraz da hikayeye yüklenseydiniz. Biraz ilerledikten sonra sıkıyor oyun. Sanki hep aynı yerlerde gidiyormuşuz gibi oluyor. Ancak o geçmişe gitme olayı gerçekten özgün bir fikir. Tebrik ediyorum 1C Software’i gerçekten iyi iş çıkarmışlar.